SORULARLA ŞİA (IV)

SORU : ŞİA’nın Hz.Ali’nin (ra) türbesine secde etmesi dinen uygun mu?
Kûr’an-ı Kerim’de melekler Adem’e secde etti lakin İblis etmedi!
Yusuf sûresinde meşhur rüya nihayet gerçekleşmiş ve Hz.Yusuf (as) anne ve babasını tahta oturtmuştu. Ardından ebeveyni ve kardeşleri ona secde ettiler.
Şiiler bu ayeti delil getirerek Hz.Ali’nin (ra) türbesine secde etmektedir.
Hz.Muhammed (sav); “Allah’tan başkasına secde etmeye izin olsaydı şayet kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim” buyuruyor. Burada kimsenin kimseye itaat veya tazim maksadıyla dahi secde edemeyeceğini nazara vermektedir.
1-Hz.Adem’e (as) secde ceberût veya melekût alemde gerçekleşti. Yani bu hadise bizim yaşadığımız nasût alemde gerçekleşmedi. Bu nedenle rüyada gördüklerimiz veya miraç hadisesindeki olaylar gibi bu meselede tevil edilmek zorundadır.
Hz.Adem’e (as) secde iki manaya işaret eder.
1-Allah’ın emrine itaat olup, secde Allah’a dır. Bunun ispatı için Allah’ın emrettiği kıbleye secde edilmiştir. Burada Hz.Adem sadece kıble hükmündedir. Tıpkı Kâbe gibidir. Biz asla Kâbe’ye secde etmeyiz. Biz ancak Allah’a secde ederiz. Onun emrettiği istikamete yönelerek bunu ispat ederiz. Bu açıdan Kâbe’de Adem gibi sadece kıbledir.
2-Hz.Adem’e (as) bakan yönüyle meleklerin onun hilafetini kabulüdür.
Hz.Yusuf çocukluğunda rüya görmüştü. 11 yıldız / ay ve güneş ona secde etmişti. Hz.Yakub (as) bu rüyadan ötürü onun peygamber olacağını hemen anladı. Zira bir peygamber ancak bir peygambere tabi olabilir. Bu nedenle sırrını saklamasını istedi.
Mısır’a hicret ettiklerinde Hz.Yakub (as) ailesi o ülkenin kanunlarına tabi oldular. Bu her devrin kanunudur. Ayrıca Mısır devletinde hazine bakanı olan Hz.Yusuf’un (as) devlet adamı olarak devleti temsil ettiğini unutmayalım. Burada hem devletin kanunlarına tabi olduklarını hemde Hz.Yusuf’un (as) risaletini kabul ettiklerini müşahede ediyoruz. Kûr’an-ı Kerim’de belirtilen anne/baba/kardeşlerin ona secde ettiğine dair ifade rüyadaki gibi secde değil bilakis onun tevili olan itaat ve peygamberliğine imandır.
Kûr’an-ı Kerim’in ayetleri bütünlük arzeder. Bu nedenle birbiriyle çelişkili görünen hususlar kitabın bütünlüğüne göre izaha (tevil) muhtaçtır. Bazı ayetler zahire göre değil batına göre tevil edilir.
Meselâ “Allah’ın eli rıdvan ağacının altında biat edenlerin elleri üzerindedir” ayetinde Allah’ın rızası mı? Yoksa Allah’ın bedensel bir eli mi? Var!
Kûr’an-ı Kerim “Allah mahlukatına benzemez” buyurur. Demek ki; yukarıdaki ayetten maksat el değil rızadır.
Aynen bunun gibi hiçbir peygamber başka bir peygambere asla secde etmez. Yine hiçbir peygamber kendisine secde edilmesine izin vermez. Bu nedenle Hz.Yusuf’un (as) devlet idareciliğine biat, peygamberliğine iman söz konusudur.
Hz.Muhammed (sav) bir meclise girdiğinde herkes ayağa kalkınca şunu söylerdi. “Acemlerin efendilerine yaptıkları gibi sizde ayağa kalkmayın!” Allah Rasûlü (sav) bu kadar basit bir tazimi dahi hoş karşılamazken onun ümmetinin sevdikleri bir insana secde etmesi doğru olur mu? Bu nedenle hiç kimseye aşırı muhabbetten ötürü asla secde edemeyiz.
SORU : Şia’ya göre ayetullah makamının günahsız ve hatasız olması mümkün mü?
Kûdsî Hadiste “kul bana bir adım atarsa ben ona iki adım atarım, bana yürüyerek gelirse ben ona koşarım, bir noktadan itibaren gören gözü / işiten kulağı / yürüyen ayağı olurum, ona yanlış adım attırmam” buyurulur.
Hz.Muhammed (sav); “ümmetim hatada ittifak etmez” hadisini bu minvalde nasıl anlamak gerekir?
Öncelikle Hz.Muhammed’in (sav) konumunu belirleyip, ardından başkalarının durumunu ele almakta fayda var.
Hz.Muhammed (sav) başta olmak üzere tüm peygamberlerde vahyin çeşitli mertebeleri görülmektedir.
—Nahl sûresinde “rabbin arıya vahyetti” buyurulur. Arılarda olduğu gibi tüm mahlukata bahşedilen ilham seviyesindeki vahy (sevki ilahi)
Hz.Muhammed’in (sav) peygamberlikten önceki hayatında hiçbir uygunsuz duruma düşmeden, tertemiz bir şekilde sîrat-ı mûstakîm çizgisinde yaşaması onun sevki ilahiye mazhar olduğuna işarettir.
—Kûr’an-ı Kerim’de Hz.Mûsa’nın annesinde olduğu gibi kalbe bildirilen vahy ilhamatın arıya nispetle daha üst mertebesini teşkil eder.
Allah rasûlüne (sav) bazı hadiselerin iç yüzü bu şekilde gösteriliyordu.
—Hz.Meryem’e (ra) melek vasıtasıyla bildirilen vahy yine ilhamat seviyesinde olup, Hz.Musa’nın (as) annesine nispetle daha üst mertebededir.
Hz.Cebrail’in (as) Allah Rasûlü (sav) ile olan hususi münasebetlerinde kendisini bazı konularda bilgilendirmesi buna misal olabilir.
—Hz.Adem’in (as) meleklere karşı rüçhaniyetini gösteren melekût iklimindeki yolculuk nevinden vahy (miraç hadisesi bunun tüm aşamalarına sahiptir)
—Hz.Hızır (as) ile Hz.Mûsa’nın (as) melekût yolculuğu ve ilmi ledûnne ait esrarata mazhar oluşları farklı ilhamatın derecesidir.
Allah rasûlünün (sav) ashabına sorup, ardından kendisinin cevapladığı bu esrarat kabilinden ilim (vehbi ilim) bu gruba girebilir. Ahirzamandaki hadiselere dair beyanları yine bu gruba girmektedir.
—Sadık rüyalar yoluyla Allah’ın kullarına hakikati ilham etmesi yine vahyin bir mertebesini teşkil eder.
Hz.Muhammed’in (sav) peygamberliğinden önceki 6 aylık süreçte rüyada gördüğü her hadise ertesi gün birebir meydana geliyordu. Burada rüya yoluyla sevki ilahi üst perdeden görülmektedir. Adeta kendisi esma-i ilahinin tecellileri seviyesindeki farklı muhtevaları hazmederek kelâmullaha hazır hale getiriliyordu. Zira Allah’ın kelâm sıfatından nüzul edecek ayetler ile sevki ilahi arasında muazzam fark bulunuyordu.
Allah rasûlünün (sav) günlük hayata dair beyanlarının ekserisi kendi tefekkürü / içtihadı veya kişisel bilgileridir. Bu alanda isabet ettiği hususlar olduğu gibi başkalarının fikirlerini kendi düşüncesine tercih ettiğide olmuştur. Nitekim Bedr savaş stratejisinde Hubab ibni Münzir, Hudeybiye musahalası esnasında ihramdan çıkmak için Ümmü Seleme’nin tavsiyesi, Bedr esirleri hususunda isabet edemediği içtihad, Medineli çiftçilerin hurma dallarını silkeleyerek aşılamaları hususunda farklı tavsiyesinin hatalı çıkması, Mekkeli müşriklere tebliğde bazı ilahi ikazlara muhatap olması zikredilebilir.
Bu kadar büyük ihsanlara mazhar olan Hz.Muhammed (sav) dahi her meselede tam isabet edememiştir. Halböyle iken herhangi bir şeyin şeyhin / alimin / müceddidin / ayetullahın hatasız olabilmesi mümkün müdür?
Kûr’an-ı Kerim müslümanlara meşvereti tavsiye eder. Rasûlü Ekrem (sav) istişare edenin, mahcup olmayacağını belirtir. Bu nedenle bir meselede en ideal karar almak için meşveret yapılır. Fakat bu meşveretin herdaim en iyi kararı alacağı iddia edilemez.
Eskiden Vatikan papazları kutsal ruh sayesinde her konuda en ideal hükmü verdiklerini iddia ediyorlardı. Şimdi ise sadece dini konularda en ideal hüküm sahibi olduklarını iddia ediyorlar.
Şiilerde ayetullah makamının tüm kararları meşveretle almaktadır. Bu nedenle “istişare eden, hata etmez” hadisine göre meşveretin hata etmeyeceğini düşünüyorlar.
İnsan gönül verdiği şeyh / imam / müceddid / ayetullah için hüsnü zan besleyebilir ama onun her konuda en idealine hükmettiğine inanması dinen mahzurludur. Eğer bu düşünce iman seviyesinde bir akide ise sapıklık olur.

4

Yorum bırakın