KADİM PUTPERESTLİK VE BÜYÜCÜLÜK III

Hz.Davûd (as) ve Hz.Süleyman (as) hanedanlığı süper güç halini aldıktan sonra tüm dünyanın çekim merkezi halini aldılar. Yahudiler belli bir müddet İlahi yasalar sayesinde yeryüzüne üstün gelmelerine rağmen zamanla dünyevi arzular ve suistimaller arka arkaya gelmeye başladı. Artık peygamberlerin değil kahinlerin yolu daha çok tercih ediliyordu. Bu nedenle birçok harpte hezimetler, sürgünler peşpeşe gelmeye başladı.
Hz.İlyas (as) gibi peygamberler ve onların müntesiplerine ise cadı avı başlatılmıştı. Hz.İlyas (as) mucize, müntesipleri keramet gösterirken, ruhi terbiye yoluyla büyücüler istidraç, sihirbazlar illüzyonist göz boyamalarla halkın karşısına çıkıyordu. Bu nedenle halkın kime inanacağına dair tereddütleri artıyordu. Şu bir hakikat ki; Allah hidayet etmedikçe kimse dosdoğru yolu bulamaz. Kazanma kuşağında kaybedenlerin sayısını mahşerde gördüğümüzde şaşkınlık içinde kalacağımız muhakkaktır. Nice iman ettiğini zanneden insanları hakiki imanı kalplerinde hiçbir zaman duymadıklarına şahid olacağız.
İsrailoğullarında devlet idareciliği Yahuda’nın soyuna, dini imamet ise Levi’nin soyuna bağlanmıştı. Hz.İlya’nın (as) peşinden giden sofilere Ferisi deniliyordu. İşte bu şekilde Yahudiler Hz.İsa ibni Meryem (as) devrine ulaştılar.
(BKZ = Rabbanilik / Ruhbaniyet / Sofilik)
Mevcut İnciller ve Barnabas İncil’ini tetkik ettiğimizde halkın peygamber ile kahini hatta büyücüyü aynı kefeye koyduğunu müşahede ediyoruz. Hz.Zekeriyya (as) / Hz.Yahya (as) / Hz.İsa’ya (as) en büyük tepkiyi sözde dindar Ferisiler / Levililer / Sadukiler göstermiştir. Bu 3 peygamberin mucizelerine halktan daha çok bu dindar kesim ilk önce sihir vs demeye başladı. Hatta Hz.İsa ibni Meryem’in (as) doğuştan genetik hastaları iyileştirmesi büyücüleri çaresiz bırakmış, insanların içine giren cinleri dışarı çıkartması dilden dile dolaşmıştır. Yine Pavlus / Yahuda / Luka / Petrus’un mektuplarında veya Luka’nın “Resullerin İşleri” adlı kitaplarında birçok keramet ve cin çıkartma işlemini görüyoruz.
NOT = Cin çıkartmak keramet değildir.
Kûr’an-ı Kerim Bûrûc sûresinde Ashabı Uhdûd zikredilir. Sahih hadislerde genç bir çocuğun büyücü ile rahip arasında tercih yaptığı ele alınmaktadır. İnsanlara zarar veren bir hayvanı def etmek için “Allah’ım senin katında kahin-büyücü mü? Yoksa keramet ehli rahip mi? Kıymetlidir! Bana göster” şeklinde niyazda bulunur. Allah onun gönlüne rahibi ilham eder. Bu hadisede rahip gencin kemâle erdiğini hatta kendisinden daha üst mertebeye ulaşacağına işaret görür. Bu gencin ihlası toplumda dalga dalga yayılır. Nihayet herkesi hakikate davet için zalim krala sihir değil tevhidi telkin eder. Kral besmele çekerek attığı okla genci şehid eder ama hadiseye şahid olan halk iman eder. Kral onlar için ateşten hendekler kazarak dinlerinden vazgeçirmeye çalışır. Firavunun Hz.Mûsa’nın (as) mucizesi karşısında iman eden sihirbazları doğraması ile zalim kralın inananları ateşler içindeki hendeklere atması hak ile batılın mücadelesinden başka birşey değildi.
Hz.İsa ibni Meryem’den (as) Hz.Muhammed’e (sav) kadar gelen süreçte Mezopotamya tarihsel putperestliğin merkezi olmuştu.
Kimi Azerbaycan’da sönmeyen ateşe (petrol) uğur veriyor onunla kainatın sahibine ulaşmak için bakire kız adıyordu. Hz.İbrahim ile oğlu arasındaki kurban hikayesi maalesef onlara ilham kaynağı olmuştu. Halbuki Allah Hz.Adem’e tıpkı Habil gibi koç kesmesini göstermişti. Buna rağmen sapıklar Kabil misali birçok masumu katlederek güya Allah’a hakikatte nefislerine kurban etmişti.
NOT = Azer Keldanilerde ateş demektir.
Kimi çöller arasında bereketli Şam bölgesinin ekinlerini / hayvanlarını / göllerini (Semave) uğur sayıp, hatta Kral ailesinin müntesiplerine nispet ediyordu.
Kimi taşan dereden ötürü afete uğradığı için bazı dereleri (Save) uğursuz sayıyordu.
Kimileri Firavun gibi piramitler inşa ederken, kimileri Olimpos’ta kutsal kent yapıyor, kimileri Komagene krallığına heykeller dikiyordu.
Mekkeli müşriklerde Kâbe’yi Allah’ın evi olarak sahiplenmiş, ardından kıymetli zatları yâd etmek için onların heykellerini (put) diğer milletlerde görerek yapmaya başladılar. Artık her kabilenin saygın insanlarına ait heykeller yapılarak, mabede konulmaya başlandı. Senenin belli bir günü Kâbe’yi tavaf ederek, kurban kesiyorlardı. Hz.İbrahim’den (as) itibaren Allah’a kurban koç olarak devam ettiği gibi evlatlarda dine hizmet için adanıyordu. Nitekim İmran ailesi doğacak çocuklarını Allah’a hizmete adamışlar ve Hz.Meryem (ra) doğmuştu. Bunun yanında sapık kesimlerde müjdeli bir habere ulaşmak veya uğursuz bir durumdan kurtulmak için evlatlar kurban ediliyordu. Cahiliye Mekkesinde ilk doğan kız çocuğunu bu sapık anlayıştan ötürü toprağa diri diri gömen bazı aileler vardı. Bunun yanında müjdeli bir habere ulaşmak niyetiyle evladını adak adayanlarda vardı. Nitekim Allah Rasûlünün (sav) dedesi bazı aşiretlerle ters düştüğü bir hususta Allah’a duâ ederek talepte bulunmuş vr evlatlarından birisini nezretmişti. Bu hadiseden ötürü kurada Allah Rasulunün (sav) müstakbel babası çıkınca buna diyet yolunu bulmak için Yemen’deki kahini ziyaret etmişti. Kendisi kura ile 100 deve karşılığında ancak diyeti ödemişti. Hatta o kahin Abdûlmuttalib’e oğlu Abdullah’ın bir peygambere baba olacağını müjdelemişti. Gördüğünüz gibi o devirdeki her kahin küfür üzerine değildi. Bu nedenle kahinlerle veliler arasındaki ayrımı tefrik etmek zordu. Günümüzde hâlâ Afrika Malavi’deki yerel bazı kabileler bakire kızları adak kurban yapmaktadır.
Hz.Muhammed (sav) doğduğunda bazı olağanüstü haller meydana gelir. Save deresi taşar, Semave gölü kurur. Mecusilerin takriben 1.000 senelik meşhur ateşi söner. Yahudi müneccimler yıldızların hareketinden Hz.Muhammed’in (sav) doğduğunu görür. Kâbe’deki putlar devrilir. Kafir cinler artık melekût alemden bilgi hırsızlığı yapamaz. Kahinler gelecekten haber veremezler. Firavun ve Nemrud gibi Mecusilerin Kisrası bulunduğu saraydaki burçları çöker. Hanedanlığına ait meseleyi kahinleri 14 burç ile 14 kisranın son bulacağına tevil ederler. Nitekim bu tevil doğru çıkar. Yukarıdaki hadiseler Hz.Adem’den (as) Allah Rasûlünün (sav) teşrifine kadar olan süreçteki her türlü küfrün ayaklar altına alınacağını müjdelemiştir. İnsanlık medeniyetinde yaşanan bu tür inanışlar, Allah’ın emretmediği haddizatında peygamberin tebliğ ve temsil etmediği tüm eracif yığınlarının nefsi arzular sonucunda ortaya çıktığını bize göstermiştir.
Nice insanlar Allah’a yakınlaşmak için bazı ameller / ibadetler / adaklar sunmuş olmasına rağmen sapıtmıştır. Zira nefisleri Samiri gibi onlara amellerini güzel göstermiştir. Mekkeli Müşrikler Allah’a yakınlaşmak için toplumda kıymetli gördükleri zatları vesile edip, ayrıca hayr ve hasenatta bulunuyordu. Bu uygulama zamanla kıymetli zatları heykelden puta dönüştürmüştü. Maalesef adaklar artık Allah’a değil bizzat putlara kesiliyordu. Allah’ın mabedinde putlar vesile (aracı) yapılarak Allah’a şirk koşuluyordu. Adeta kazanma kuşağında kaybediyorlardı. Halbuki Allah icraatinde tektir! Allah onlara böyle birşey emretmediği halde onlar nefislerine uyarak icad ettiler.
Kûr’an-ı Kerim; “ruhbanlık diye birşey icad ettiler. Halbuki biz onlara bunu emretmedik. Pek azı müstesna sapıttılar” buyurur.
Gerek Yahudi gerek Hristiyan gerek Müslüman çevrelerde ruhbanlık / sofilik devam etmektedir. Bunun kaidelerine uymak şartıyla tabii yapılabilir ama sapıtma mesuliyetini unutmamak gerekir.
Günümüzde bu 3 dinin temsilcilerinden Katoliklere göre Papa dinen hata etmez. Müslüman Şiilere göre Ayetullah dinen hata etmez. Hatta müslüman tarikatlere göre herbiri şeyhi için buna benzer düşüncelere sahiptir. Şunu unutmamak gerekir ki; peygamberler dahi her meselede isabet edememiştir. Halböyle iken müntesipleri hatadan beri olabilir mi?
SORU = Bediuzzaman Said Nursi (k.s) çocukluğunda birşeyini kaybedince Hz.Abdûlkadir Geylani’ye (k.s) fatiha okuyup, medet istermiş! Ne dersiniz?
CEVAP = Kûr’an-ı Kerim’de Allah’a vesilelerle yol tutunuz buyurulur. Yine “Allah’a güzel sözler ulaşır, onlarıda ancak salih ameller yükseltir” buyurulur!
Allah Rasûlü (sav) Mağarada kapalı kalan 3 gencin geçmişteki hayr adına yaptıkları amelleri zikrederek, Allah’tan yardım istediklerini belirtir. Birisi hasta ebeveyninin başında sabaha kadar süt içirmek için beklemiş, diğeri kendisini gayrı meşru ilişkiye davet eden kadını reddetmiş, öteki maaşını almadan giden adamın parasıyla koyun alıp sürüye çevirerek kendisine teslim etmişti. Bu halis ameller duanın kabulüne vesile olarak, mağaranın girişini kapatan taşın yuvarlanmasını netice vermişti.
Hz.Ömer ibnûl Hattab (ra) halifeliği zamanında kıtlık üzerine yağmur duasına çıkar. Allah Rasûlünün (sav) amcasını yanına alır ve onun hürmetine Allah’tan yağmur talep eder. Allah bu insanların duasına icabet ederek, yağmur yağdırır.
Allah’ın razı olacağı şeyler Kûr’an ve sünnetle belirtilmiştir. O’ndan birşey isterken sevdiği kullar veya makbul ameller hatırına istenebilir. Allah dilerse verir, dilerse vermez.
Allah Rasûlüne (sav) salavat okumak hem onun şefaat makamını yükseltmek, hem onun hatırına Allah’tan talepte bulunmak, hemde Hz.Muhammed’den (sav) bizim için Allah’a dua ve ricada bulunmasını istemektir. Kısacası şefaat Allah’a ricacı olmaktır.
SORU = Bazı İslâm alimleri Hz.Abdûlkadir Geylani / Hz.Bahauddin Nakşibendi / Hz.Marufu Kerhi / Hz.Şeyhûl Harrani (k.s) için öldükten sonra manevi nüfuzunun devam ettiğini belirtiyor. Ne dersiniz?
CEVAP = Allah (cc) küfürde İblis’e imanda Hz.Hızır’a (as) manevi tasarruf verdiği gibi dilediği kullarına kıyamete kadar dilediğini verebilir.
Hz.İbrahim’in (as) misafirlere meşhur ikramı dilden dile yayılarak devletlerin ortak sofralarına dönüştüğü gibi putperestlikte maalesef milletlerarasında hızla yayıldı. Öyle ki; Antik Yunan çağında ataları Zeus ailesini, önce hanedanlık olarak yâd ettiklerini ardından tanrılaştırdıklarını ve onlara anıt mezarlar herkesin saygı duyacağı alanlara inşa edip, sunaklar eklendiğini görmekteyiz. Platon’un (Eflatun) Devlet adlı kitabında Sokrates’in Zeus hanedanlığına uygun düşmeyen Homeros’a ait Edessa ve İlyada efsanelerindeki bölümlerin değiştirilme talebi insanların nasıl abideleştirildikleri onlar ait uygunsuz bölümlerin nasıl örtbas edilmek istendiğini göstermektedir.
Ayrıca dinin tamamen devlet güdümümde rol alması gerektiğini hatta mabed ile devlet adamlarının ihtiyaçlarının yine devlet gelirleriyle karşılanma düşüncesi Selçuklu ve Osmanlı devletinde dahi görülmektedir. Nitekim Selçuklu Sultanı Keyhüsrev bölgeye bey tayin ettiği gibi devlet arazisinden geçimini sağlamak suretiyle şeyhte yolluyordu. Babadan oğula padişahlık devam ettiği gibi şeyhlikte devam etti. Güneydoğu Anadolu bölgesinde hâlâ bu belgeleri ellerinde bulunduran bazı şeyhler faaliyetine devam etmektedir. Tabii her İslâm alimi bu biyolojik şeyh grubundan değildir.
Günümüz Sosyalizm ve Komunizm projesinin esin kaynağı olan Sokrates / Aristo / Eflatun’dan 2.500 yıl sonra dahi pek fazla birşeyin değişmediğini görmekteyiz. inşa edildiğini görmekteyiz.
Birçok ülkedeki devlet başkanı için yapılan anıt mezarlar ve onların naaşları önündeki merasimler, kadim devirlerden günümüze ulaşmıştır.

3344

Yorum bırakın