ERDOĞAN UZATMALARI MI OYNUYOR?

17/25 Aralık hadisesinden bu yana yaşananlar yerel ve küresel güçlerin hamlelerinde rutin dışı birşey görmüyorum..
1-SADAT ile alâkalı bilgileri 2013 / 2014 teki makalelerde yazmıstım. Fuatavni bu örgütün başındaki Türk komutanları belirtmiş ama Çeçenler hakkında birşey dememiş! SADAT radikal dincilere silahlı eğitim verirken, AKP ülkeyi hem lojistik hemde geçiş koridoruna açtı. Bu bilgiler sadece küresel güçlerin elinde değil Ergenekon dahil birçok yerel yapının elinde mevcuttur. 2014’teki özel güvenlik yasası hem bunlar hemde PKK nın sözde asayiş timleri için çıkarılmak istenmişti.
Dünyadaki radikal müslümanlara ait küresel projenin senaristi siyonistler, editörü ABD Neoconlar, finansörü Suud & Katar, taşeronu Erdoğan’dır. Suriye’deki muhalifleri savunan Suud & Katar & Türkiye’nin suç ortaklığı onların ortak İslâm ordusu kurmaya kadar götürdü. Erdoğan’ın Suud hassasiyeti buradan gelmektedir. Erdoğan & Neocon arabulucusu Yasin El Kadı ve Rabıta örgütünün faaliyetleri 25 Aralık dosyasına yansımıştı. Şu an Kuveyt Türk bankası üzerinden ilk dava Türkiye gündemine düştü. Bunun gibi en az 8/10 dava daha var.
2-Erdoğan’ın siyasal ömrünü uzatabilmek için küresel güçlerin isteklerini tek tek yerine getirmeye mahkum olduğunu belirtmistim.
ABD / İngiltere / Almanya / Rusya / İsrail / Fransa / İran gibi ülkelerin ellerindeki belgelerden ötürü Erdoğan medyada rest çekip, masa başında harfiyen yerine getirmeye devam edecek!
ABD’nin talimatıyla PYD / YPG terör örgütlerine TSK’nın EĞİT&DONAT modeliyle hizmetkâr edilmesini unutmayalım. Baba-oğul kasedi, Dısişleri bakanlığındaki Süleyman Şah konuşması, THY ile Nijerya’ya gönderilen silahlara ait telefon konuşmalarını youtube üzerinden ABD’nin yayınladığını herkes biliyor. ABD bu şekilde Erdoğan’ı açık dille ikaz etti ve tüm isteklerini yaptırıyor. Reza Zarrab dosyası, Ziraat bankası New York şubesinin mali suçlar açısından hâlâ soruşturulması, İŞİD / Al Nusra / Boko Haram / Al Kaida gibi örgütlere silah ve mali destek davaları çoktan açıldı. Bunlar Erdoğan’a koz olarak kullanılıyor.
Almanya’nın Suriyeli mültecileri Türkiye’de tutup, Ermenilere soykırım kararı alması, İncirlik hava üssünü lojistik merkezi olarak talep etmesi, Türkiye’nin kriptolu telefonlarını dinlediğini net bir dille söylemesini unutmadık.
İsrail devletinin hem Mavi Marmara dosyasını kapattırması, hem Hamas temsilcilerini tecrid ettirmesi hem Filistin ablukasına devam etmesi hemde Türkiye’nin desteğiyle NATO üyeliğini alması birçok şeyi özetlemektedir.
İngiltere’nin OSLO mutabakatında PKK & TC arasında arabulucu olması, Türkiye’nin kriptolu telefonlarını dinlediğini belirtmesi, İncirlik üssünü keyfine göre kullanması elindeki kozların güçlü olduğunu gösteriyor.
İran’ın karapara operasyonunda Babek Zencani & Reza Zarrab gibi piyonları kullanırken, Türkiye’nin en değerli devlet bankaları olan Halkbank / Ziraat Bankası / Vakıfbank üzerinden resmi işlem yaptırması tamamen acem kurnazlığıdır. İran’ın talimatıyla ABD’ye giden Zarrab hem ABD hemde İran tarafından Türkiye aleyhinde koz olarak kullanılıyor.
ABD ve AB de zor durumda olan Erdoğan alternatif olarak Rusya’ya zeytin dalı uzatıyor ama Rus ayısının talepleri altından kalkılabilecek gibi değil!
BOP eşbaşkanı Erdoğan’ın küresel güçlerin hâlâ emrinde olduğunun delili AKSARAY’da ağırladığı Yahudi lobilerinden anlaşılmaktadır. Uluslararası mahkemelerde Yahudi hukuk bürosu Amsterdam ile anlaşması bu sürecin somut meyvesidir. ABD’de Yahudi lobileriyle hotelde görüşmesi yine Erdoğan’ın sırtını kime dayadığını muhataplarına ilan etmesinden başka birşey değildir.
3-Erdoğan 17/25 ARALIK dosyasından kurtulabilmek için PKK / Ergenekon / Selâm Tevhid (İran) gibi yerel örgütlerle işbirliğine gitmisti. Bunlarla şartlar düzene girdikçe ayrılmak için fırsat kollayacağını belirtmiştim. Hiçbirinin kazanımlarını kolay kolay kaybetmeye yanaşmayacağını söylemiştim. Güneydoğudaki iç savaş bunun en somut örneğidir.
Ergenekon ile yer yer köşe kapmacaya başladılar. Can Dündar tahliyesi, Tahşiye davasındaki polislerin tahliyesi, Selam Tevhid davasındaki polislerin tahliyesi, MHP kurultay kararını mahkemeden geçirerek Erdoğan’ı ikaz ettiler. Ergenekon genel başkanlığa sıcak bakmıyor. Zira Erdoğan bu şekilde onların ellerinden yakasını kurtarmak istiyor. Tabii Ergenekon Ümit Özdağ & Sinan Oğan gibi adaylara sıcak bakıyor. Meral Akşener’den nefret ediyor.
Erdoğan ise Yargıtay & Danıştay başkanlarıyla gövde gösterisi yaptı. Bu mahkemelerdeki hakim ve savcıların tekrar seçilmesini mecliste talep ederek, Ergenekon ile sert bir sürece girmek üzere olduğunu gördük. Feridun Sinirlioğlu’nun görevden alınması yine Ergenekon’a çekilen restlerden birisiydi.
Erdoğan ve AKP’nin Öcalan hakkında hiç konuşmaması yeni süreçte onu muhatap almak istedikleri içindir. Tabii Öcalan’ın PKK ve Kandil üzerinde nasıl bir ağırlığı olur? Öcalan’a ne vaad edilecek? Midesi geniş olan AKP için herşey kabul edilebilir ama 4-6.000 cenazesi olan PKK için durum aynı olmayacak!
4-Türkiye’de despotizmle olayları örtbas etmek isteyen Erdoğan’ın artık ülkeyi yönetemediğini görüyoruz. Ergenekon’un devletteki ciddi yapılanması, PKK nın şehirlerde bombalı eylem yapması, ülkedeki güvensizliğin turizm başta olmak üzere ekonomiyi sürklase etmesi, AKP ve ona bağlı yapıların bitmek bilmeyen skandalları toplumu hergün dibe doğru sürüklemektedir. Yurtdışında itibarı sıfırlanan Türkiye’nin Saddam / Esad / Humeyni tarzı devlet idareciliğine soyunması artık denizin bittiğini göstermektedir. Umarım beyinsiz halk bu şizofrenin aklıyla kaosun destekçisi olmaz! Her halükarda Türkiye artık Erdoğan ve yalakalarına çok fazla sabredemeyecektir. Zira iç ve dışta verilen tavizler ülkeyi bıçak sırtına getirdi. Bundan sonra çok büyük bir çöküş yaşanabilir. Muhalif kesimlerin sesi gür çıktıkça uçurumdan dönme ihtimalimiz hâlâ var. Bu nedenle MHP seçimi, muhalif medya, tepkili akademisyenlerin duruşları ya toplumsal bir rüzgara dönüşerek ülkeye çekidüzen verecek veya ülke kendisini harakiriye götüren Erdoğan ve avaneleriyle uçurumdan düşecek! Bunun sonucu için Türkiye çok fazla beklemeyecek…
SORU = Türkiye AKP hükümetiyle ekonomik krizden çıkabilir mi?
CEVAP = 2001 krizinde dibe vuran Türkiye’nin 2002 kasım seçimlerinde iktidara gelen AKP hükümetiyle birlikte para bolluğuna kavuştuğuna şahid olduk.
Küresel sermayenin tefecisi İMF kendi projesini Kemal Derviş üzerinden Türkiye’ye uygulattı. Haddizatında 1994’ten itibaren görüştükleri Erdoğan’ı BOP projesi kapsamında eğiterek, piyasaya usulca sürdüler. Bir taraftan alacaklarını bahane ederek devlete ait kurumların özelleştirilmelerini dayatıp, diğer taraftan borsada banka ve sigorta şirketlerinin hisselerini bedavadan fiyatlarla topladılar. Bugün borsanın %67 si, banka ve sigortaların %70 i yabancılara ait görünüyor. Tabii Erdoğan’ın yurtdışından borsaya soktuğu kendine ait paranın miktarını kimse bilmiyor. Bu nedenle Türkiye’den yabancı sermaye çıkışı az olmaktadır. Zira borsadaki yabancı sermayenin (banka ve sigorta hariç) ciddi kısmı Erdoğan ve avanelerine aittir. Yasin El Kadı gibi yapılarında örtülü bir şekilde çok ciddi parasının olduğunu sadece belirtelim.
2002’de dış borcu 129 milyar $ olan TC bugün 405 milyar $ borca sahiptir. İç borçla birlikte 550 milyar $ borca ulaştı. Tabii ülkenin değeride 2002 de 230 milyar $ dan 2015’te 790 milyar $ a ulaştı. Borsadaki şirketlerin ciddi miktardaki hissesi yabancılarda olmasaydı ve 62 milyar $ lık özelleştirme yapılmasaydı şayet AKP nin muazzam başarısını bugün konuşabilirdik. 200 milyar $ lık yolsuzluk boyutu devletin kasasında olsaydı bugün göz kamaştıran bir ekonomiyi konuşabilirdik. Maalesef TCMB merkez bankasında devletin kendisine ait öz parası sadece 25 milyar $ dır. En ufak bir krizde ortamı soğutabilecek parası bile yok. Bankalar topladıkları mevduatın %120 sini dağıtmış bulunuyor. Dış kredi konusunda yeterince sendikasyon sağlayamıyor. Karapara soruşturmalarında adı geçen Türk bankalarına artık çekinceli yaklaşım var.
2002-2010 döneminde Türkiye’ye muazzam para sevk eden küresel sermaye artık tahsilatın üzerinde duruyor. 2008-2014 döneminde 87 milyar € luk İran’a ait kara paranın girişide bitti. 100 milyar $ lık Suud & Katar & Rabıta consorsiyum paraları gidecek güvenli liman bulamadığı için hâlâ Türkiye’ye borsa / özelleştirme / kara paranın komisyonsuz ülkeye giriş şeklinde sirkülasyonu devam etmektedir. Her sene ülkeye giren kaynağı belirsiz 8/10 milyar $ daha çok Erdoğan ve bu kesime aittir.
Kısacası komşularıyla tekrar siyasi / ekonomik / kültürel dialoglar kuramayan bir ûlkenin 3 sene bile dayanabilecek ömrü kalmaz. Bu nedenle Erdoğan Rusya / İsrail / AB / Irak / Suriye / Mısır / Libya ile acilen eski pozisyonuna dönmek zorunda bulunuyor. İktidar hamasetiyle restleşen Erdoğan’ın komşularla sıfır sorundan sıfır komşuya gelen durumunun 3/4 senelik maliyeti 200 milyar dolara doğru gitmektedir. Ülkedeki güvenlik, bağımsız habercilik, iç savaş terörü kısa vadede çözülmediği taktirde ekonomik kriz kronik bir hâl alacak. Türkiye’de birçok sektör için deniz bitti! Devletin 19 milyon dilenciye ulaşan sosyal projesi iflas etti. Tabana yayılmayan ekonomisi istihdam sağlamıyor. İhraç ürünleri üst segment olmadığı için olmazsa olmaz cazibeye sahip değil! Doğal zenginliklerimiz ise teknolojik alt yapı yetersizliğinden ötürü ham made olarak satılıyor. Turizm ise terör ve bölgesel saçmalıklarımızdan ötürü ipotek altına girdi. Toplumdaki kutuplaşma ülkeye negatif enerji yaymaya devam ediyor. Maalesef ülke haberlerinde kan ve göz yaşından başka birşey göremiyoruz. Kısacası Türkiye’nin acilen değişim ve dönüşüme ihtiyacı var. Zira küresel bir proje olan Erdoğan’ın kullanım süresi bitti. Bundan sonra Erdoğan ülkenin sırtındaki kamburdan başka birşey değildir. Kendi istikbali için ülkeye her türlü zararı veren bu şahıs vatana ihanetten yargılanmadığı müddetçe toplumda barış ve sukunet olmayacak…
Erdoğan ve avaneleri bir taraftan 19 milyon dilenciye sus payı öderken, diğer taraftan devlet ve özel kurumlara yerleştirdiği milyonlarca kalitesiz yandaşla toplumsal partizanlığı yayarken, öte yandan yandaş medya ve aktroll ordusuyla algı operasyonlarına devam ederken, beri taraftan kayyım despotizmiyle muhalif kesimlere gözdağı verirken, ileri safhada hapisten çıkardığı çeteler ve kendi bünyesinde kurduğu Osmanlı ocakları tarafından her türlü zorbalığa açık olduğunu göstermektedir. Pekiyi bu kadar haramiyi beslemek için hazineyi kurutan, herşeyi özelleştiren AKP iktidarı daha ne kadar finanse edebilecek. Kendi yandaşlarına yol / baraj / santral / hastane / okul / AVM / güvenlik şirketleri / banka vs aldıran bu harami burjuva, hazinede çalacak birşey kalmadığında bu milyonlara kendi şirketlerinden bağışta bulunacak mı? Ekonomisi çöken bir ülkede esnaf ve işadamları vergi ödeyemediğinde emeklilik / SGK / askeriye / sağlık / eğitim gibi temel alanlardaki giderleri nasıl finanse edecek? Devletin tüm gelirlerini kendi yandaşlarına peşkeş çektiren AKP burjuvazisi ülkede rahat yaşayabilecek mi? Yurtdışındaki karapara ve teröre destek soruşturmalarından ötürü şirketleri bloke edildiğinde veya tutuklama kararı çıktığında servetleri yetecek mi? Ülkenin parasını çalıp, yurtdışı hesaplarda veya ülkede gizli şirketlerde tutarak nereye kadar kaçabilecekler? Nihayetinde bu paraların yurtdışında olanlarına mahkemeler dondurma kararı çoktan verdi. Yurtiçindeki paralarıda halka yansıtmak zorunda kalacaklar. Aksi taktirde ne yandaşları doyurabilirler ne de halkın infialini engelleyebilirler. Maalesef ülkemiz bunun bedelini önümüzdeki 20/30 senede ödeyecek…

13532795_937165379743591_2737945666975538770_n

Yorum bırakın