DİNİ GELENEKLER ZAMANLA DİNİ İBADETLER OLUR MU?

Hz.Muhammed (sav); “size güzel bir âdet ulaşırsa sizde onu devam ettiriniz” buyurur.
Hizmet evlerinde namazdan sonra Hz.Süleyman’a (as) ait selatûn tûncina duası okunur. Tabii bu duanın başına Rasûlü Ekrem’e (sav) yapılan salavat eklenir. Ben ise hadislerde belirtilen “namazlardan sonra Allahûmme ente-s selâm ve minke-s selâm! Tebarekte yâ zel celâli vel-ikrâm” duasını sadece okurdum. Bunun sebebini hizmetten birisi sormuştu! Bende susmayı tercih ettim. Ertesi akşam kitap okurken, önüme tevafuken yukarıdaki hadis çıktı. Bunun işaret olduğuna kanaat ederek, bende namazlardan sonra selatûn tûncina duasını okumaya başladım.
Allah Rasûlü (sav); “bir çığır açan o şey sürdüğü müddetçe nemalanır. Yaptığı şey hayr ise sevap, şer ise günah olur” buyurarak, kendisinden sonra yapılacak icraatlere dikkat çekmiştir.
Bu konuda İslâm ulemasından sünnetullah / rasûlullah / kelâmullah prensiplerinden istinbat edilebileceğine dair içtihad edenler olduğu gibi tamamen reddedenlerde olmuştur. Onlar “benden sonra ortaya çıkacak şeyler (âdet ve uygulamalar) bidattir” hadisini delil göstermektedir.
Mesela Allah Rasûlü (sav) veda hutbesinde sesinin daha ötelere ulaşması için belli aralıklara sesi nakletmekle görevli insanlar koymuştu. Günümüzde bu düşünceden istinbatla mikrofon aynı şekilde sesi nakletmektedir. Maalesef bazı camilerde imamlar cuma hutbesini hâlâ mikrofonsuz yapmayı tercih ediyorlar. Trajıkomik olan sünneti kılı kırk yaşadığını zanneden bu zavallılar deve yerine arabaya binip, mum yerine elektrik kullanıp, ulaklar yerine telefonla haberleşmektedirler.
Allah Rasûlünün (sav) devrindeki tıbbi ve teknolojik imkanlarla bugünü mukayese bile edemeyiz. Hal böyle olunca “ilim mûmînin yitik malıdır, nerede bulursa alsın onu” hadisi bizlere faydalı olan yeniliklerden istifade etmemizi salıklar… Bütün mesele yeniliklerin Kûr’an / sünnet / kainattaki kanunlar (ayat-ı tekviniye) / fıtrata uygunluk (fıtratûl iman) hususlarına müsait olmasıdır.
Mesela Kûr’an-ı Kerim “kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın” – “tohumlarla oynamayın” buyurarak GDO lu gıdaları yasaklar.
Hz.Muhammed’in (sav) sünnetleri üç bölüme ayrılır. 1-Söz 2-Fiil 3-Takdir olmaktadır. Özellikle takdir hususu geniş mecraya sahiptir. İslâm’ın temel prensiplerine sadık kalmak şartıyla günümüzdeki birçok yeni ve güzel olan şey için içtihad kapısını açık bırakmıştır. Bediuzzaman buna bida-ı hasene tabirini kullanmış!
Mesela mescidde gece namaz kılınırken ateş yakıldığından ortalığı duman kaplıyordu. Bir sahabi Rum veya Acem diyarından mum getirerek, mescidde kandiller yaktı. Bazı sahabi bunun gavur icadı olduğunu söyleyerek tepki gösterdi. Rasulullah (sav) ise sahabiyi tebrik etti. Teknoloji / tıb vb konulardaki gelişmelere müslümanlardan artık tepki gösteren zannediyorum aptal kalmadı.
Pekiyi ibadet nevinden yapılan semâh / sesli zikir / cezbe / türkü / mevlid okuma / kutlu gün ve gecelere özel programlar veya 100 rekat namaz kılmayı nasıl anlamalıyız?
Öncelikle tarikatlerdeki uygulamaların özüne vakıf olmak gerekir. Kûr’an-ı Kerim “kalpler ancak Allah’ı zikretmekle itminana erer” buyurur. Allah Rasûlü (sav) Hz.Fatıma’ya (ra) yatmadan önce 33 defa subhanallah, 33 defa elhamdulillah, 33 (34) defa Allah’u ekber okumasını tavsiye eder. Kûr’an-ı Kerim’de “onlar namazlarının ardından Allah’ı tesbih ederler” buyurur. Bazı imamlar bu ayetten hareketle namazların ardından bu zikirleri okumaya başlamışlardır. Abdullah ibni Abbas (ra) ise bu ayetten namazdan sonra kılınan nafile namazların olduğunu belirtmiş! Halbuki Allah Rasûlü (sav) namazdan sonra bazen mescidde tesbihat yapar, bazen yapmadan evine geçerdi. Teravih namazını bazen cemaatle kılar, bazen evde tek başına kılardı. Hz.Ömer (ra) namaz tesbihatı ve teravih namazının zamanla unutulabileceğj veya gereken ehemmiyetin verilmeyeceği düşüncesiyle tekrar mescidde ve her namazdan sonra tesbihat, her ramazan gecesi toplu teravih namazında ısrar etmiştir. Bunun dışında değişik rakamlarda zikir çekenler oluyordu. Hz.Ebu Hüreyre (ra) bir çuvala zannediyorum 1000/2000 tane taş koyup, zikir çekiyordu. Demek ki bir hadis veya sünnete dayanarak yapıyorlardı.
Allah Rasûlü (sav) “Ayetel Kûrsinin günahların affedilmesine vesile olacağını belirtir” Bugün namaz tesbihatından önce ayetel kûrsî buradan hareketle okunmaktadır.
Allah Rasûlü (sav); “iki salih duanın arasındakiler kabule karin olur” buyurur. Bu nedenle günümüzde duaya besmeleden sonra salavatla başlayıp, fatiha ile sonlandırırlar.
Cuma hutbelerinde Emeviler sürekli ehli beyte hakaretler ediyordu. Hz.Ömer bin Abdûlaziz (ra) bu geleneğe son verip, Nahl sûresindeki ayeti koydurdu! “Şüphesiz ki Allah iyiliği emredip, kötülükten nehyeder. Akrabalara, yakınlara … bakmayı emreder. Tutasınız diye size öğüt verir” Hem siyasi bir rezilliğin önünü almış hemde yaptıklarının ne kadar çirkin olduğunu ayetle mukabele ederek göstermiştir.
Evet! Günümüze kadar ulaşan geleneksel müslümanlık bir nevi avam kesimlere ibadetler hususunda yol göstermiştir. Tabii bu uygulamalar zamanla dinin rükünleri halini almıştır. Tek sorun bu güzel âdetler yerine getirilirken onların kesinlikle nafile olduğunun üzerinde ısrarla durulup, farz / vacib olmadığını bilhassa nazara vermek gerekir. İyi niyetle başlanan bir uygulama zamanla dini tahrif etmeye kapı aralayabilir. Haddizatında din siyaseti güdenlerin Emevilerde olduğu gibi kendi argümanlarını desteklemem için meseleyi mescide taşıyacak kadar ahlaksızlaşabileceğini nazara vermektedir.
Pekiyi günümüzdeki bazı dini adetler sünnette bulunmadığı halde uygulanıyor mu? Bunlardan bazılarını örnek olarak verirmisiniz?
1-Cûma selâsı
Allah Rasûlünün döneminde düğün / cenaze / harb gibi hususlar halka bildirilirdi. Fakat mescidde ezan şeklinde sunulmazdı.
2-Kutlu gün ve geceler
Ayet ve hadisler bazı gecelerin çok kıymetli olduğunu belirtmektedir. Regaib / Berat / Kadir / Miraç / Arefe günleri / Bayram günleri / Aşûra günü bunlardandır. Bu gün ve geceler için hayr ve hasenata, ibadet ve taata teşvik vardır. Fakat Allah Rasûlü (sav) bu gün ve geceleri nasıl ihya edeceğimize dair birşey sunmadı. Adeta mabud ile ibadını başbaşa bıraktı. Bu nedenle herkes rabbine kendi gönül derinliği içinde icabet etmelidir. Nitekim gece namazını (teheccûd) kılarken, herkes uzun okuma hususunda muhayyer bırakılmıştır. Müslümanların ekserisi avam olduğu için kıymetli imamlara bu geceleri nasıl ihya edebileceklerini sormuşlar. Onlarda 2-4 rekat hacet namazı / 100 rekat nafile / namazlarda okumalarını tavsiye ettikleri bazı sûre ve tesbihatı dahi belirtmişler. Halk bunu zamanla sünnet gibi algılamaya başladı. Halbuki bu yönde tek bir sünnet veya hadis yoktur.
Hz.Muhammed’in (sav) doğum gecesini (veladet) ise ahde vefa olarak kutlarız. Bu gece veya kutlu doğum haftasına dair hiçbir ayet veya hadisin net bir beyanla olduğunu söyleyemeyiz. Fakat Mekke’nin her türlü zulme karşı haram kılındığına dair ayet inzal olur. Rasûlü Ekrem (sav) bunun Medine için de olmasını ister. Allah bu talebi kabul eder. Yine “Hacc Allah’ın kulları üzerindeki hakkıdır. Gücü yeten herkes Allah’ın evine icabet etsin” buyurulur. Nitekim Hz.İbrahim (as) ilahi emir üzerine tüm insanlığı Beytullaha çağırır. Allah Rasûlü (sav) Hacca gelenlerin ziyaretine gelmesini de ister. Hatta kabrinde selâm verenlere bizzat mukabelede bulunacağını haber verir. Yine Mescid-i Haram / Ravza-i Mutahhara / Mescid-i Aksa’da namaz kılmanın faziletinden bahseder. Allah Rasûlü Ekrem hürmetine Medine’ye ve Mescid-i Nebeviye hususu ikramda bulunmuştur. Zira İslâm dini Medine’den dünyaya yayıldı. İslâm medeniyetini gönüllerde sürekli sıcak tutmak için bu beldeyi ziyaret etmek, hayalen dahi olsa Asrı Saadet dönemini yaşamak (murakabe) dinin ihyası adına çok önemlidir. Hiçbir teşvik olmasaydı şayet biz yine Rasûlü Ekrem’i (sav) ziyaret ederdik. Zira O (sav) bizim için Miraç’tan dönmüş, bizi onu ziyarete gitmişiz! Çok mu? Aynen bunun gibi onun kutlu doğumunu ne kadar yad etsek azdır. Bu meyanda onun doğumunu ele alan Süleyman Çelebi’nin mevlidini okuruz. Ama bu katiyen dini bir ritüel değildir…
3-Ölünün kırkı (40. gün hristiyanlıktan alıntı olmalıdır) – Allah Rasûlü (sav) “ölülerinize yasin sûresi okuyarak, yardım ediniz” buyurur. Yine ölmüşler adına hayr ve hasenata teşvik eden hadisler vardır. Nitekim insan kabre 3 şey ile gelir. İkisi geri döner, birisi ona refakat eder. Ailesi ve malı geri döner, ameli ise refakat eder. Kişinin ardından bıraktığı hayrlı evlad, kitap , vakıf vs devam ettiği müddetçe mevta ondan istifade eder. Tabii kötü bir çığır açmış ise o da kapanana kadar günah kefesine ilave edilmeye devam eder. Bunun için 40 gün beklemeye gerek yoktur.
4-Her namazdan sonra selatûn tûncina okumak (yukarıda bahsettim)
5-Mevlid okumak (yukarıda bahsettim)
6-Kutlu gecelerde 100 rekat namaz kılmak vs (yukarıda bahsettim)
7-Semâya kalkmak – Mevlana Celaleddin-i Rumi perde aralanınca herşeyin peykler gibi döndüğünü görür. Kendiside o vahdete intisap ederek dönmeye başlar. Nitekim atom çekirdeğindeki elektronlar, güneş çevresindeki gezegenler, galaksilerin helezonlar çizmesi, müslümanların Kâ’be çevresinde dönmesi bu hakikati işaret eder. Bir nevi ayat-ı tekviniyeye icabet etmektir. Fakat semâh sünneti seniyye açısından ibadet kabul edilemez. Onu Allah’ı zikir, onun icraatlerini takdir, kainattaki cari kanunlarına intisap olarak kabul edebiliriz. Alevilerin dede türbesinde yaptıkları da tarikatlerde yapılanlardan çok farklı değildir. Sadece kızlı ve erkekli birlikte yapılması uygun görülmez. Bazı tarikatlerde cezbeye gelen kadın ve erkeklerin içiçe olduklarını internete düşen videolarda ibretle izliyoruz.
8-Toplu istiğfarda ipleri müritlere uzatarak rabıta oluşturmak. Bu o tarikatin kendi tercihi olup, sünneti seniyyede böyle bir uygulama birebir yoktur. Toplu istiğfar Hz.Mûsa (as) kavmiyle birlikte toplu yağmur duasına çıktıklarında icabet edilmeyince sebebini sorar. İçlerinde bir günahkarın olduğu nida edilir. Bunun üzerine Hz.Mûsa (as) toplu istiğfar yapar.
9-Recep / Şaban / Ramazan aylarının tamamını oruçlu geçirmek. Hz.Aişe’nin (ra) beyanlarına göre Allah Rasûlü (sav) recep ayının bazı günlerinde oruç tutardı. Şaban ayında ise recebe göre daha fazla oruç tutardı. Ramazan ayının tamamını ise oruçlu geçirirdi.” Bu rivayete göre Rasûlü Ekrem (sav) üç ayların tamamını oruçlu geçirmezdi.
11-Sabah ve akşam Haşr sûresi, gece Amener rasûl ayetlerini okumaya teşvik eden hadisler bulunmaktadır.
SONUÇ = Yukarıdaki gibi mevcut uygulamaların halka net bir şekilde izah edilmesi gerekir. Aksi taktirde halkın nereden aldığı bilinmeyen bazı tuhaf âdetleri dini vecibe kabul edilir. Bunların bir an önce dinden temizlenmesi ise zarurettir. Mesela “iki bayram arası nikâh kıyılmaz” düşüncesinin İslâm diniyle hiçbir alâkası yoktur.
Yine farklı din veya ideolijilerden alınan bazı âdetlerin tasnif edilmesi zarurettir. Misalen ağaçlara bez bağlamak şamanizmden gelir. Müslümanlar bu saçmalığı bir adım daha ileriye götürerek, türbe veya yatırlara bağlamaya başladılar.
Newroz yine zerdüştlerin ateş yakarak kutladıkları bir nevi bayramdır. Fakat şamanizmin yaygın olduğu beldelerde de bulunmaktadır. Bunun dışında Ruslar bu kutlamayı “день блини” adıyla bir nevi ince katmerden yapılmış yiyecek günü olarak kutlar. İslâm tarihinde ise Hz.Hızır (as) ile Hz.İlyas’ın (as) biraraya geldiği yerlerin yeşermesi üzerine bu hadisenin başladığı söylenir. Zaten Hıdır arapça yeşil demektir. Görüldüğü üzere iki kutlu zatın buluşması ile yeşeren beldelere zerdüştler kendi sembolleri olan ateşi ilave etmişler.
Allah Rasûlünün (sav) “dininizi bedevilerden öğrenin” hadisi umumi halkın avam olduğundan hareketle dikkate değer.
Bedeviler dinin rükünlerine hiç yorum getirmeden sadece emirlerini birebir icra ederdi. Mesela Allah Rasûlüne gelen bir bedevi din adına mesuliyetini sorar. Kendisine Allah’tan başka ilah olmadığına, Hz.Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederek, namaz kılıp, ramazan orucunu tutmayı, malından infak etmesini söyler. (Henüz hacc farz değildi) —- Bedevi bunun karşılığında ne olduğunu sorar! Allah Rasûlü (sav) tek kelimeyle “cennet” der. Bedevi bunları ne eksik ne fazla yapmayacağını belirterek oradan ayrılır…
İslâm dini aşırı ilavelerle tuhaf bir sürece gidiyor. Bu açıdan kıyamete yakın bir süreçte onun garip (yalnız) konumuna düşeceği haber veriliyor. Ardından dinin özünün tekrar Medine’ye çekileceğinden bahsediliyor. Hatta Mehdinin ordusu müntesiplerinden Kâ’be nin kapısı ile Hacerûl Esved arasındaki mültezemde biat edeceklerini haber veriyor. Demek ki dinin aslına geri dönerek ashabı kiramı temsil eden “selefi” müslümanlar zuhur edecek. Zira Rasûlü Ekrem’in birçok sünneti unutulacak. Bu nedenle Rasûlü Ekrem (sav); “unutulmuş bir sünnetimi tekrar ihya edene 100 şehid sevabı vardır” buyurarak, dinin orjinal şekliyle tatbik edilmesine teşvik etmektedir. Maalesef bazı hurafelerden veya sonradan icad edilen bazı uygulamalardan ötürü dinin ruhunu sembolize eden sünnetler unutulacak. Bugün bazı tarikatlerde şeyhin virdi Hz.Muhammed’in (sav) sünnetlerinin hatta dinin farzlarının önüne geçmiş durumdadır.
Hz.Muhammed (sav); “size iki şey emanet ediyorum. Kûr’an ve sünnetim! Onlara sımsıkı sarılınız!”

HEY

Yorum bırakın