EFENDİSİNE (sav) KAVUŞAN GENÇ…

Yıl 1998… Haremeyne giden 8 müthiş genç! Bir tanesinin hali ibretlik… Sergüzeşti hayatında yığınla işlediği cürümleri tek seferde terk ediyor!
Ramazan ayında teşrif ettikleri Mekke’de her akşam teravih (2 saat), her gece teheccüd (1.5 saat), ardından umre, sabah namazının kerahet vaktinden sonra hotelde 5/6 saat istirahate çekilme, öğle namazından itibaren tekrar Kâ’be-i Muazzamaya iştirak, akşam hurma ve zemzem (arasıra ekmek arası peynir) iftar edip, namaza durma…
Metafı kudsiyanda oturanlara gül kokusu süren, kendi namaz yerini başkasına terk eden, her namazda hıçkırıkları secdeden çevresine yayılan, gözündeki yaşları yağmurlar örten bu gencin acaba derdi neydi?
Biz onun bu halini yanındaki diğer yiğitlerden öğreniyoruz. Çevresindekilere onu işaret ederek “evliya” diyorlardı.
Halbuki ilk umrede rahatsızlanan birisinin acil ameliyat olması için masaya yatırılıp, hiçbir şey yapmadan doktorların hayretle taburcu ettiklerine şahid olmuşlardı.
Akşam namazında 3/4 müthiş insan çevredeki müslümanlara yine güzel kokular sürüp, metafta safa dizilmişti. İmamın okuduğu ayetler tekrar hıçkırıklara boğmuş ve bir genci sürekli sarsıyordu. Kıyamda / rükûda / kıvamede ve nihayet secdede onun iniltilerini duymamak mümkün değildi. Artık herbiri midelerinde değirmen taşını döndürürcesine hıçkırıklara salıvermişti.
Namazdan sonra o insanın yüzüne bakmaya hicap ediyorduk. Bakışlarımızı ondan o da bizden kaçırırdı. Bu defa bize tebessümle bakıyordu. Anladık ki; kendisine hususi iltifatta bulunuldu! Acaba neydi?
Medine’de cennet bahçesinin mihrabında iki rekat namaz kılmış ve gelenlerin rahatça namaz kılmalarına hadimlik yapıyordu. Herkes orada yer kapmaya çalışırken, o ise herkese yer tahsis ediyordu.
Yıl 2012….
Haremeyn yolcuları Mekke’den Medine’ye otobüsle hareket ediyor. Yol boyunca tur sorumlusu ile cemaatin imamı ilahiler ve güzel beyanlarla herkesi Serveri Ekrem’e (sav) hazırlıyordu. Akşam namazı için mola verilen yerde Araplar kafileden birisini birazda ısrarla imam yaptılar. Namazda zannediyorum Alâk ve Rahman veya Sebe sûrelerini okumuştu. Sureyi okurken bacaklarının sarsıntıları dilinin boğuklaşması ve ardından kelimelerin boğazında düğümlenmesi peşpeşe gelmişti. Artık ayetleri telaffuz etmekte güçlük yaşıyor ve zar-zor rükuya gitmişti. Rüku / kıvame / secdede iniltiler içten içe kopup, çevreye dağılıyordu. Kendisi seslerin dağılmasını engellemek için adeta dilini ısırıp, vücudunu kasıyordu. İkinci rekatte yine kopup, giden bu insan adeta yıkılacaktı. Ayetlerin içinde acaba nasıl bir yolculuğa çıkmıştı. Ümmetin yada arkasındaki cemaatin halini Rabbûl alemine (cc) nasıl arz ediyordu? Miraç televvünlü namaz acaba bumuydu? O gün namazda huşunun ne anlama geldiğini azda olsa öğrenmiştim. Araplar ondan yatsıyı da cem etmesini istediler ama o bunu reddetti. Zira yatsıyı Mescidi Nebevide kılmak istiyordu.
Bu zattan otobüste sohbet yapması istenilmiş ama nazikçe geri çevirmişti. Zannediyorum 4 saat ilahi ve menkıbeden sonra gereksiz görmüş veya kendi iç dünyasında murakabe yapıyordu. Adeta otobüsteki kadirnaşinaslara karşılık Araplar ondaki cevheri imam yaparak, açığa çıkartmıştı. Keşke Medine yolunda Rasûlü Ekrem (sav) ile sesli murakabe yapsaydı…
Mescidi Nebeviden mecbur kalmadıkça ayrılmayan bu insan son sabah namazından otobüse bineceği ana kadar saatlerce gözlerinden süzülen yaşlarla murakabe yaptığına uzaktan şahid olduk. Önceki gece Rasûlü Ekrem’in (sav) cennet bahçesinde, göz yaşları okuduğu Kûr’an ayetlerini ıslatıyordu. Hiçbirimiz ne onu rahatsız etmek istiyorduk ne de buna cesaret edebiliyorduk!
Yıl 2013…
Mekke-i Mükerreme’de tavafta hüngür hüngür ağlayan birisi var. Ertesi gün diğer gün öteki gün el açıp, alemi İslâm’ın halini arzeden bu insana icabet edenlerde artık ağlıyordu. 7 şavtın birtanesinde dahi ne şahsına ne ailesine hiçbir talepte bulunmadı. O gün tavafın ve duanın ne demek olduğunu, daracık ufkumla bir nebzede olsun anlamıştım.
Senelerce sonra o müjdenin ne olduğunu kendisinin bir mevizesinde şöyle dediğinde anlamıştık.
“Hizmet Hareketinden nice yiğitler vardır ki; onlar Allah’a (cc) en yakın oldukları Mescid-i Harâm’da hemde secde anında iken en sevdikleri olan Rasûlü Ekrem’e (sav) mülaki olurlar. Zira insan sevdiğiyle beraberdir. Siz hakiki manada Rasûlü Ekrem’i (sav) severseniz, O (sav) muhakkak size icabet eder. Onlar metafı kudsiyanda secde halinde iken kendisi kürsüde oturup, tebessüm ederek, icabet eder. Sizlerde O’nun (sav) ümmeti olduğunuza ancak bu şekilde kalb ve mana ikliminde bir delil bulmalısınız!
Hz.Muhammed’e (sav) binlerce salavat okuyan, O’nu (sav) defaatle Mescidi Nebevi’de ziyaret edenler, bu ufka ne zaman ulaşacaklar?

Yorum bırakın