AKADEMİSYEN BÖYLE Mİ OLMALI?

1128 akademisyenin güneydoğudaki hadiselere “devlet katliamı” demesini esefle kınıyorum. Ayrıca “müzakerelerin Kürt tarafının talepleri doğrultusunda ele alınmasını” emreden akla ziyan duruşlarını kendilerine yakıştıramadım.
PEKİYİ AKADEMİSYEN NASIL OLMALI?
Dünyanın önde gelen üniversitelerinde görev yapan bu akademisyenler başarılarıyla onur duyduğumuz şahsiyetler olmasına rağmen böyle bir bildiri yayınlamalarına şok oldum. Zira toplumun entellektüel zirvesini teşkil eden bu şahısların halka vizyon sunacak bir perspektif ortaya koymalarını beklerdim.
1-Kürt meselesinin kökleri ve gelişim süreci
2-Güneydoğudaki halkların tarihi süreçleri
3-Bu bölgedeki devletlerin (Osmanlı / Türkiye / İran / Irak / Suriye) bölgenin sorunları ve refahı hususundaki uygulamaları ve sonuçları
4-Halihazırdaki duruma evrensel değerler açısından bakış (Eğitim / Sağlık / Sosyal / Kültürel / Ekonomik / Güvenlik / İstihdam / Ulaşım vb)
5-Meselenin teşhisi ve tedavi seçeneklerinin dünyadan örneklerle beyanı
6-İki tarafın bakış açısı
7-Pozitif ilimler ışığında giriş / gelişme / sonuç açısından detaylı paylaşım
8-Sonuç bildirgesi
Maalesef sonuç bildirgesinde buna dair ipuçlarına pek rastlayamadık. Sadece bilgi kırıntılarından ibaret uluslararası sözleşmeye dem vurulmuş! Meşru devlete bunu hatırlatıp, gayrı meşru terör örgütüne boyun eğmesi telkin edilmiş! Keşke akademisyenliklerine layık bir sunum icra etselerdi…
Konunun tarihi seyrini daha önce ele aldığım makalelere havale ederek, sıcak gelişmelere sadece parmak basmak istiyorum…
Türkiye’deki PKK operasyonları kapsamında devletin kararlı duruşuna ülkemiz adına destek veriyoruz. Bu konuda terörü kökünden kazıması için her türlü maddi ve manevi duamızı samimi ve içten duygularla ifade ediyoruz. Güvenlik birimlerimizin eşkiyaya hamiyetli ve şedid, vatandaşlarına müşfik ve merhametli bulunması temennimizdir.
Ülkemizin güneydoğu bölgesinde yol kesen, esnafı haraca bağlayan, kukla mahkemeler icad eden, belediye makineleriyle hizmet yerine hendekler kazmak suretiyle barikat kuran, bununla yetinmeyip isyan başlatmak için silah depolayan bu güruha hakettikleri cezayı vermek devletin halkına olan borcudur.
Maalesef basiretsiz hükümetin çözüm sürecinde muhataplarına göz yumduğunu o dönemdeki kukla mahkeme, yol denetimi, haraç toplama, şehirlerde silah depolama faaliyetlerine en son KCK örgüt üyelerini tahliye ederek, aslında ülkesine ihanet ettiklerini ibretle izledik.
Senelerce kardeşlik duygusunu pekiştirmek için orada eğitim ve sağlık faaliyetlerinde bulunan, kurban bayramında yöreyi ziyaret eden, fakir çocukları büyük şehirlerde burslu okutan Hizmet Hareketini susturmak için algı operasyonlarına devam eden bu zihniyetin dosyası hergün artmaktadır.
Nitekim Abdullah Öcalan’ın talebi üzerine İran / PKK işbirliğini deşifre eden eski iç işleri bakanı İdris Naim Şahin görevden alınmış, 1.000 kişilik KCK operasyonu iptal edilmiş ve ehliyetli müdürler tasfiye edilmişti.
Oslo görüşmelerinde Öcalan’a serbestiyet sözünün zikredildiğine şahid oluyoruz. Afet Güneş ve Hakan Fidan’ın PKK’nın temsilcilerine çözüm sürecinde şehirlerde silah yığınağı yaptıklarını dile getirmesi hükümetin herşeyden haberdar olduğunu ispat etmektedir. Nitekim 7 Şubat 2012’de bu ihanetin belgeleri ortaya dökülebileceği endişesiyle olay kuru gürültüye kurban edildi.
Güneydoğuda görevli olan asker ve polis teşkilatının 1.100 civarındaki operasyon talebini reddeden hükümet hiç utanmadan bürokratları suçlamayı ihmal etmedi. 2009’da beyin takımı hapishanede olan PKK’nın 2015’te 20.000 silahlı militana ulaşması meselenin ne kadar vahim durumda olduğunu göstermektedir.
Maalesef güvenlik güçleri iç savaş düzeyine ulaşan bu kangreni def etmek için şehirlere tanklarla girmek zorunda kalmıştır. Bu konuda hızlı ve kesin sonuç alamadığı takdirde ülkemizin Suriye’ye dönüşme ihtimali söz konusudur. Bu nedenle ateş sadece güneydoğuyu değil tüm şehirlerde yapılacak bombalı eylemlerle herkesi yakabilir.
Güvenlik güçleri çok daha net ve adrese teslim operasyonlar yaparak, sivil vatandaşların mal ve can kaybını önlemeye gayret etmektedir. Bu yönde yer yer evlere gıda ve temel ihtiyaç malzeme servisi yapmakta, hatta yaşlıları sırtında taşımak suretiyle milletin hizmetkarı olduklarını fedakarca göstermektedir. Fakat meselenin şirazeden çıktığı bölgede birkaç senedir hazırlık yapan PKK terör örgütüne karşılık, önemli kadroların tasfiyesinden ötürü ciddi istihbarat zaafiyeti görünmektedir. Hatta bölgedeki polis amirleri hiçbir saha analizine girmeyecek kadar cahil ve ehliyetsiz kimselerden oluşmaktadır. Bu yönde birşey yapmak isteyen kişilere de izin vermeyerek herhangi bir sorumluluk almak istememekte, bu nedenle personelin hayati tehlikesini arttırmaktadır. Devletin aşırı acemi kadrolarından ötürü ordu olaya ağırlığını koyarak, gerek profesyonel asker takviyesi gerek ağır silahları konuşlandırmak zorunda kalmıştır.
Maalesef olayın çığrından çıktığını şehrin tank ve ağır silahlarla harabeye çevrilmesinden anlıyoruz. Her ne kadar halka hassasiyet gösterseler bile böyle bir ortamda masum vatandaşların ölmesinden büyük üzüntü duyuyoruz. Bazı çaresiz kimselerin gidecek yeri olmadığı ve PKK nın canlı kalkan yapmak için zorla alıkoyduğu kimseler ağır bombardıman altında kalmaktadır. Yer yer masum çocukların ve yaşlı insanların sokak ortasında öldürülmesi veya yemek yerken bombayla hayatlarını kaybetmesinden derin üzüntü ve endişe duyuyoruz. Mehmedçiğin şehadete yürümesinin acısını yüreğimizde hissediyoruz.
PKK nın küçük çocuklara öğretmenlerini arattırıp, yardım talep etmesi fitnenin ve kahpeliğin geldiği noktayı gösteriyor. Bu samimi çığlıklara duyarsız kalmayan birkaç emniyet mensubu pusuda şehid edildiler. Bu nedenle çocukların suistimal mi? Yoksa çaresizlik mi? İçinde olup/olmadıklarını bilememenin travmasını yaşıyoruz. Sokak ortasında öldürülen yaşlı ve çocukları PKK mı? Yoksa Türk ve Kürt milletini birbirine düşürmek isteyen özel harpçiler mi? BİLEMİYORUZ. Daha dün Tahir Elçi’yi canlı yayında infaz edecek kadar gözü kararmış sabıkalı devlete sahibiz!
Olayların bu seviyeye gelmesindeki en büyük suçlu AKP hükümeti olmasına rağmen halkın desteğini esefle kınıyoruz. Kendi pisliklerini örtbas etmek için “çocuklar ölmesin” çağrısına bile terörü destek yaftasını vuran bir hükümete sahibiz.
PKK terör örgütünün Kürt halkına kan ve göz yaşından başka hiçbir şey vaad etmediği son olaylarda bir kere daha görülmüştür. Hükümet güneydoğuyu bu eşkiyaya peşkeş çekerek adeta bölge halkına “ölüyü gösterip, sıtmaya razı etmek” istemektedir. Güneydoğu halkı son 200 senedir hep zulümler altında inleyerek, bugünlere hicran hatıralarıyla gelmiştir. Halbuki onlarda huzur ve sükunet içinde bir hayat yaşamak istiyorlar. 17.000 faili meçhul adeta herbir haneden ağıtlarla hatırlanmaktadır. Acaba bu beldeye hiç güneş gelmeyecek mi? Buranın kaderi kan ve göz yaşı mı? Bir ekmek çok mu görüldü?

12507171_832229956903801_3406598421954547602_n

Yorum bırakın